romabet romabet romabet
deneme bonusu veren siteler
Holiganbet
DOLAR

40,2596$% 0.13

EURO

46,7831% 0.2

STERLİN

54,0058£% 0.31

GRAM ALTIN

4.317,79%0,49

ÇEYREK ALTIN

7.011,00%0,20

TAM ALTIN

27.960,00%0,20

ONS

3.334,34%0,32

BİST100

10.205,56%-0,19

BİTCOİN

4788529฿%1.66946

LİTECOİN

3928.18Ł%5.37616

ETHEREUM

127347Ξ%5.61845

RİPPLE

119.22%2.41676

TETHER

40.24$%0.07823

İmsak Vakti a 02:00
Bursa AÇIK 34°
  • Adana
  • Adıyaman
  • Afyonkarahisar
  • Ağrı
  • Amasya
  • Ankara
  • Antalya
  • Artvin
  • Aydın
  • Balıkesir
  • Bilecik
  • Bingöl
  • Bitlis
  • Bolu
  • Burdur
  • Bursa
  • Çanakkale
  • Çankırı
  • Çorum
  • Denizli
  • Diyarbakır
  • Edirne
  • Elazığ
  • Erzincan
  • Erzurum
  • Eskişehir
  • Gaziantep
  • Giresun
  • Gümüşhane
  • Hakkâri
  • Hatay
  • Isparta
  • Mersin
  • istanbul
  • izmir
  • Kars
  • Kastamonu
  • Kayseri
  • Kırklareli
  • Kırşehir
  • Kocaeli
  • Konya
  • Kütahya
  • Malatya
  • Manisa
  • Kahramanmaraş
  • Mardin
  • Muğla
  • Muş
  • Nevşehir
  • Niğde
  • Ordu
  • Rize
  • Sakarya
  • Samsun
  • Siirt
  • Sinop
  • Sivas
  • Tekirdağ
  • Tokat
  • Trabzon
  • Tunceli
  • Şanlıurfa
  • Uşak
  • Van
  • Yozgat
  • Zonguldak
  • Aksaray
  • Bayburt
  • Karaman
  • Kırıkkale
  • Batman
  • Şırnak
  • Bartın
  • Ardahan
  • Iğdır
  • Yalova
  • Karabük
  • Kilis
  • Osmaniye
  • Düzce
a
Atilla GÜNEY

Atilla GÜNEY

27 Temmuz 2025 Pazar

Orman Yangınlarıyla Mücadelede Yeni Yaklaşımlar ve Alınması Gereken Önlemler

Orman Yangınlarıyla Mücadelede Yeni Yaklaşımlar ve Alınması Gereken Önlemler
0

BEĞENDİM

ABONE OL

Günlerdir ülkemizin dört bir yanında alevler yükseliyor; ormanlarımız, dolayısıyla ciğerlerimiz yanıyor. Her yaz mevsiminde, orman yangınları hem can hem de mal kayıplarına yol açıyor. Ülke olarak tüm kurumlarımızla büyük bir gayret gösteriyor, yangınların üstesinden gelmek için el birliğiyle çalışıyoruz ve çalışmaya devam edeceğiz. Ancak bilmeliyiz ki, bu aylarda yangınların çıkacağı gerçeği artık herkes tarafından tahmin edilebilir bir durum hâline gelmiştir.
Önlem Konusundaki Zafiyetimiz
Ne yazık ki, toplum olarak yangın öncesi alınması gereken tedbirlerde yeterince duyarlı davranmıyoruz. Olaylar yaşandıktan sonra bir süre gündemde kalıyor, ardından hızla unutuluyor. Bu nedenle sadece yangın söndürmek değil, yangınları en baştan önlemek için yeni stratejiler ve etkili yöntemler geliştirmemiz gerekiyor.
Yangın Riskini Azaltacak Doğru Ağaçlandırma
Ülkemizdeki ormanların yaklaşık %80’i çam ağaçlarından oluşuyor. Çam ağaçlarının iğne yaprakları, kuruduğunda adeta birer kıvılcım bekleyen ince birer çıra hâline geliyor. Bu nedenle, özellikle yangına hassas bölgelerde tek tip çam ormanları yerine geniş yapraklı ağaçlara yönelmek büyük önem taşıyor. Geniş yapraklı ağaçların dökülen yaprakları, toprağın üzerini örtü gibi kaplayarak nemi korur. Bu doğal nem, yazın yüksek sıcaklıklarında bile yangının hızla yayılmasını önleyebilir.
Orman Yapısında Stratejik Düzenlemeler
Yangınlarla mücadelede ormanların yapısını yeniden düzenlemek büyük fayda sağlar.
• Orman içi yollar genişletilmeli ve araçların rahatlıkla girip çıkabileceği şekilde planlanmalıdır.
• Ağaçlar, çok sık bir şekilde dikilmemeli, aralarında belirli mesafeler bırakılmalıdır. Çünkü çok sık dikilmiş ormanlar, yangının hızla yayılmasına neden olur.
• Yangın anında dozer ve itfaiye araçlarının kolay manevra yapabilmesi için özel yollar açılmalıdır.
Orman Yangın Bakanlığı Kurulmalı
Türkiye, zengin orman varlığına sahip bir ülke. Bu nedenle orman yangınlarını önlemek ve müdahale etmek için ayrı bir bakanlığa ihtiyaç duyulmaktadır. Tarım ve orman işleri bir arada yürütülmek yerine, “Orman Yangınları Bakanlığı” gibi uzmanlaşmış bir kurum oluşturulmalıdır.
Ayrıca, 7 bölgede orman yangın önleme ve müdahale merkezleri kurulmalı, her merkezde yangın uçakları, helikopterler, arazi araçları ve tam donanımlı eğitimli personel bulundurulmalıdır. Yangın söndürme ekiplerine, emekli olmuş tecrübeli orman işletme personeli ve itfaiyecilerin gönüllü olarak dâhil edilmesi de büyük katkı sağlayacaktır.

Orman yangınları sadece ağaçların değil, ekosistemin ve geleceğimizin de yok olmasına neden oluyor. Yangın sonrası fidan dikmek elbette önemli bir adım ancak asıl görevimiz, yangın çıkmadan önce önlem almak ve doğamızı korumaktır. Doğru ağaçlandırma, teknolojik yatırımlar, uzmanlaşmış kurumlar ve toplum bilinciyle orman yangınlarını en aza indirmek elimizde.
www.moradergisi.com / www.bursadasondakika.com Yazar Atilla Güney

Devamını Oku

Liyakat Sahibi İnsanların Özellikleri

Liyakat Sahibi İnsanların Özellikleri
0

BEĞENDİM

ABONE OL

Toplumların gelişimi ve kurumların başarısı, liyakat sahibi bireylerin varlığıyla doğrudan ilişkilidir. Liyakat, yalnızca bir unvan ya da görev tanımı değil; karakter, dürüstlük ve adalet anlayışıyla bütünleşmiş bir yaşam felsefesidir. Liyakatli insanlar, işlerini adam gibi yapan, işin ehli olarak tanımlanan kişilerdir. Onlar için işin ya da görevin büyüklüğü değil, hakkıyla yerine getirilmesi önemlidir.

Liyakat sahibi kişiler, kimseye yaranmak ya da birilerini hoşnut etmek için çabalamaz; tek ölçüleri Allah’ın rızasını gözetmektir. İnanç ile iş disiplinini birbirine karıştırmazlar çünkü her ikisinin de yeri ve önemi ayrıdır. Haram yemekten, hile yapmaktan ve adam kayırmaktan kaçınır; devletin devamlılık ilkesine bağlı kalır. Onlar, tüketen değil üreten, bilgiyi paylaşan, bencillikten uzak duran insanlardır.

Bu kişilerin en belirgin özelliklerinden biri bağımsızlık ve adalet duygusudur. Kimsenin adamı olmaz, her işte adil davranır ve vicdan ile cüzdanı birbirine karıştırmaz. Hak ve hukuku korumak, onlar için vazgeçilmez bir sorumluluktur. Toplumda örnek olmayı bir yaşam biçimi olarak benimser; ahiret inancı ile dünya işlerini dengeler ve rızkının kefilinin Allah olduğuna yürekten inanır.

Doğruluk ve dürüstlük, liyakat sahibi insanların vazgeçilmez prensibidir. Yalan onlar için en büyük ayıptır. İş gereği, en yakınıyla bir yabancı arasında bile eşit muamele yapar, kanunlara ve kurallara titizlikle uyar. Devletine ve milletine bağlıdır; toplumda hoş karşılanmayan davranışlardan uzak durur.

Böylesi insanlar, yalakalık ya da soytarılık gibi davranışlara tenezzül etmez; genellikle dobra konuşurlar ve yapmacıklı ifadelerden kaçınırlar. Sakin ve sessizdirler, kolay kolay öfkelenmezler. Ancak terslerine denk gelindiğinde, mesafeyi korumak en iyisidir.

Sevdikleri zaman tam sever, kibar, beyefendi ve mert tavırlarıyla dikkat çekerler. Babacan ve sevecen halleri onları her ortamda saygı duyulan bir konuma taşır. Sözlerinin eri olurlar, randevularına erken gelir, insanları mağdur etmezler. İyiliksever ve merhametli yapılarıyla, insan olmanın ve liyakat sahibi olmanın sorumluluklarını asla unutmazlar. Şartlar ne olursa olsun, doğru bildiklerinden şaşmazlar.
liyakat sahibi insanlar, hem iş hem de özel yaşamlarında güvenin, adaletin ve erdemin temsilcileridir. Onlar, toplumun ahlaki pusulası gibidir; doğruluk, üretkenlik ve merhametle hareket ederek hem bugünün hem de yarının temelini sağlamlaştırırlar.
“SIRA DIŞI BİRİ OLMAK” Atilla Güney

Devamını Oku

Yangın Felaketine Karşı Yeni Bir Yapılanma: Orman ve Yangın Bakanlığı Şart

Yangın Felaketine Karşı Yeni Bir Yapılanma: Orman ve Yangın Bakanlığı Şart
0

BEĞENDİM

ABONE OL

Yangın, doğanın ve insan hayatının en yıkıcı felaketlerinden biridir. Özellikle yaz aylarında sıkça karşılaştığımız orman yangınları, yalnızca ağaçları ve bitki örtüsünü değil; aynı zamanda yüzlerce canlıyı, köyleri, tarım alanlarını ve insan hayatını da geri dönülmez şekilde etkiliyor. Her yıl tekrarlanan bu acı tablo, vatandaş olarak bizleri derinden yaralıyor. Yangınlara müdahale sırasında hayatını kaybeden “ateş savaşçıları” ise bu mücadelenin kahramanları olarak hafızalara kazınıyor. Ne var ki, yıllardır yapılan uyarılara rağmen yeterli önlemlerin alınmadığına dair toplumda haklı bir kaygı hakim.
Ormanlarımızı Korumak Ulusal Görevdir
Ormanlar sadece doğal güzelliklerimiz değil; aynı zamanda ülkemizin akciğerleri, su kaynaklarının koruyucusu ve binlerce canlının yaşam alanıdır. Yangınlar sadece doğayı yok etmekle kalmaz, aynı zamanda tarım alanlarını tahrip eder, köylüleri mağdur eder ve ekonomik kayıplara yol açar. Bu nedenle ormanlarımızı korumak, yalnızca devletin değil, her bireyin asli görevidir. Ancak bu mücadelede daha etkili bir devlet organizasyonuna ihtiyaç duyduğumuz bir gerçektir.
Neden Orman ve Yangın Bakanlığı?
Mevcut durumda ormanlar, Tarım ve Orman Bakanlığı’nın sorumluluğu altındadır. Fakat orman yangınları gibi büyük felaketlerle etkin şekilde mücadele edebilmek için ayrı bir “Orman ve Yangın Bakanlığı” kurulması artık kaçınılmazdır. Bu bakanlık, yalnızca yangın önleme, söndürme ve rehabilitasyon süreçlerine odaklanarak çok daha hızlı ve koordineli hareket edebilir. Ayrı bir bütçeye sahip olması, yangın söndürme uçakları, helikopterleri, ileri teknolojiye sahip arazözler ve yangın tespit sistemleri gibi araçların güçlendirilmesini sağlayacaktır. Ayrıca yangına sebebiyet verenlere karşı daha sert ve caydırıcı yasal düzenlemeler de bu bakanlığın öncelikli görevlerinden biri olmalıdır.
Bölgesel Koordinatörlük ve Teknoloji Kullanımı
Yangınlara hızlı müdahale edebilmek için her bölgede yangın koordinatörlüklerinin kurulması hayati önem taşır. Her bölge, kendi yangın söndürme filosuna sahip olmalı ve yapay zekâ destekli erken uyarı sistemleri ile donatılmalıdır. İnsansız hava araçları ve termal kameralar, yangınların başlangıç aşamasında tespit edilmesini kolaylaştırabilir. Bu teknoloji yatırımları, yangınların büyümeden kontrol altına alınmasını sağlayacaktır.
Eğitim ve Farkındalık Çalışmaları
Yangınlarla mücadelede yalnızca teknolojik ve idari önlemler yeterli değildir. Halkın bilinçlendirilmesi en az teknik müdahaleler kadar önemlidir. Özellikle ilkokul çağındaki çocuklara “orman bilinci” kazandırmak için zorunlu dersler konulmalı, öğrenciler yaz aylarında orman gezilerine götürülerek hem sağlıklı ekosistemler hem de yangın sonrası tahrip olmuş bölgeler gösterilmelidir. Nasıl ki “ağaç yaş iken eğilir” denir, çocuklarımız da küçük yaşta doğa sevgisi ve sorumluluğu ile yetiştirilmelidir.

Orman yangınları, yalnızca bir çevre felaketi değil, aynı zamanda ulusal güvenlik ve gelecek nesillerin yaşam hakkını ilgilendiren bir meseledir. Bu nedenle “Orman ve Yangın Bakanlığı” kurulması, sadece bir öneri değil, bir zorunluluktur. Daha etkili önlemler, güçlü bir koordinasyon ve toplumun bilinçlendirilmesiyle bu felaketin önüne geçebiliriz. Ormanlarımızı korumak, ülkemizin geleceğini korumak demektir.
Gazeteci – Yazar – Atilla Güney

Devamını Oku

Bağcıyı Dövmek Değil, Üzüm Yemek Gerek

Bağcıyı Dövmek Değil, Üzüm Yemek Gerek
0

BEĞENDİM

ABONE OL

Zilan Köyü’nde herkesin “Zaho Ağa” dediği, asıl adı Zakir olan biri yaşardı. İyi niyetli, üretken ve topluma fayda sağlamaya çalışan bir insandı. Bir yaz sezonunda tarlasına bostan ekmiş, gece gündüz demeden emek harcamıştı. Amacı sadece kazanç değil, köy halkına katkı sağlamaktı. Hatta imkanı olmayanlara ücretsiz sebze vermeyi bile düşünüyordu.
Ancak ne zaman fideler filizlenmeye başlasa, köyün haylaz gençleri gece tarlasına girip bu fideleri kökünden sökerek zarar verirlerdi. Zaho Ağa sabah bostanına gittiğinde, her defasında harap olmuş bir manzarayla karşılaşıyordu. İçinden şöyle söylendi bir sabah:
“Yarabbi, sen benim niyetimi biliyorsun. Bu fideleri insanlar faydalansın diye diktim. Ucuz, doğal, sağlıklı ürün yesinler, hatta ihtiyaç sahibi olanlar karşılıksız faydalansınlar istedim. Ama neden böyle yapıyorlar? Neden bu kötülüğü reva görüyorlar?”
Tam o sırada gök gürledi, şimşek çaktı ve gayipten bir ses duyuldu:
“Bunlar insan kılığına bürünmüş canavarlardır. Kaostan, kavgadan beslenirler. Kendi çıkarları için iyiliği yok etmek isterler. Çünkü iyi insan, onların düzenini bozar.”
Bu sesi duyan Zaho Ağa, ellerini semaya kaldırıp şöyle dua etti:
“Allah’ım, iyiliği anlamayan, iyi niyeti tanımayan bu varlıklara kıtlık, kuraklık ve karmaşa ver. Ben bağcıyım, bırak bağcıyı dövmeyi, artık kendi yaptıklarıyla uğraşsınlar.”
Ve nitekim aylar sonra yağmur kesildi, kış bile gelmedi. Tarlalar kurudu, kaynaklar tükendi. Köylüler ne ekmek ne de su bulabildi. Ardından birbirlerinin mallarını çalmaya, gasp etmeye başladılar. Kimisi hapse girdi, kimisi öldürüldü, kimisi köyü terk etti. Zaho Ağa olanlara bakıp şöyle dedi:
“Ben bu kadarını beklemiyordum…”
Tam o sırada gök yeniden gürledi, şimşek yine çaktı. Aynı ses tekrar konuştu:
“Zulüm birikir, dağ olur; zamanı gelince zalimin üstüne yıkılır. Bu insanlar çoktan haddini aşmıştı. Ama yok oluşlarının vakti yeni geldi.”

Gelin Kendimize Gelelim
Bu bir hikâye değil, bir uyarıdır. Kendimize dönüp bakmanın tam zamanıdır. Ülke bizim, millet bizim, devlet bizim. Dünya bütün canlılara yer oldu da, bir tek insanoğlu dünyaya sığamadı.
Neyi paylaşamıyoruz? Rızık Allah’tan, yeter ki çalış, üret, dürüst ol. Bugün kimin hangi makamda olduğu önemli değil. Dünya malı dünyada kalacak. Hiçbir mezar taşında “vali”, “başkan”, “genel müdür” yazmaz. Hepsi bir Fatiha’ya muhtaç.
Öyleyse neden kavga ediyoruz?
Dün bu şehri sen yönettin, bugün başkası yönetiyor. Asıl mesele memleketin kalkınması değil mi? O halde neden bir önceki yönetici, yeni gelenin elini tutacağına köstek oluyor?
“Biz daha iyi yönetiriz” diyorsan, bekle! Sandık kurulsun, halk tercih etsin. Kazandığında sen yönet. Ama ille de “ben olacağım” dersen, halkın seçme hakkını hiçe saymış olursun. Bu demokrasi değil.
Memleketin dağ gibi sorunları varken, polemiklerle, dedikodularla, kavgayla, iftirayla vakit öldürmek, milletin geleceğini heba etmektir. Kimseye yakışmaz.
Gerçek sorunları konuşmak yerine “şu hırsız, bu hain, ötekinin tipi bozuk” demek, sadece zaman kaybettirir. Ülkemizi geri götürür. Bunu yapan siyasetçi de gazeteci de aydın da millete kötülük etmiş olur.

Ben Derim ki; Üzüm Yiyelim, Bağcıyı Dövmeyelim
Artık birbirimize düşmekten, iyiliği hor görmekten, dürüst insanı dışlamaktan vazgeçelim. Kimin yönettiği değil, nasıl yönetildiğimiz önemli. El birliğiyle üretelim, paylaşalım, destek olalım. Bu ülke hepimizin. Yeter ki iyi niyetli olalım, birbirimizi kıymetle görelim.
Unutmayalım ki:
“Zulüm birikir, dağ olur… Ve zamanı geldiğinde, zalimin üstüne yıkılır.”

Devamını Oku

Siyasette Tehlikeli Üslup ve Ayrışmanın Eşiğindeki Türkiye

Siyasette Tehlikeli Üslup ve Ayrışmanın Eşiğindeki Türkiye
0

BEĞENDİM

ABONE OL

Son yıllarda ülkemizde siyasi dilin giderek sertleştiği, kullanılan üslubun toplumda kamplaşmayı ve gerilimi artırdığı endişesiyle geniş kesimler tarafından dile getirilmeye başlandı. Özellikle seçim dönemleri, toplumsal olaylar ve gündeme damga vuran gelişmelerin ardından siyaset sahnesinde oluşan atmosfer, artık sadece siyasetin değil, günlük hayatın da belirleyici unsurlarından biri haline geldi. Ne yazık ki bu atmosferin taşıdığı öfke, tehditvari söylemler ve ayrıştırıcı dil, toplumsal yapımızı ciddi şekilde sarsabilecek potansiyele sahip.

Siyaset, millete hizmetin en üst noktasıdır. Ancak son dönemlerde siyasi aktörler arasında yaşanan polemikler, hakaret içerikli açıklamalar ve sosyal medya üzerinden yürütülen sert kampanyalar, vatandaşlar arasında güvensizlik duygusunu körüklüyor. Toplumda giderek yaygınlaşan “biz” ve “onlar” ayrımı, siyasi tercihlerin ötesinde bir kimlik çatışmasına dönüşme tehlikesi taşıyor.

Oysa bu vatan, çok ağır bedellerle kuruldu. Türkiye Cumhuriyeti; Kurtuluş Savaşı’ndan çıkmış, binlerce yıllık bir medeniyetin, farklı inançların ve etnik kökenlerin birlikte var olabildiği bir toprak parçasında inşa edildi. Dış düşmanlara karşı verilen mücadelede olduğu kadar, içerideki hain planlara karşı da dimdik duran bir milletin mirasıdır bu ülke. Bugün geldiğimiz noktada, siyasi rekabetin milli birlik ve beraberlik ruhunun önüne geçmesine izin vermemeliyiz.

Tarihte nice örnekler vardır: Birlik olduğumuzda her türlü saldırıyı bertaraf ettik, parçalandığımızda ise kayıplar verdik. Günümüz dünyasında savaşlar artık sadece silahla yapılmıyor; algı operasyonları, psikolojik savaşlar ve iç çatışmalar da ülkeleri zayıflatıyor. Tam da bu yüzden, sözün gücünün farkında olmak zorundayız. Siyasi aktörlerin kullandığı dil, toplumun yönünü belirliyor. Kutuplaştırıcı değil, kucaklayıcı; tehdit edici değil, uzlaştırıcı bir söylem gereklidir.

Unutulmamalıdır ki Türkiye Cumhuriyeti, sadece bir coğrafyadan ibaret değildir. Bu topraklar; namusumuz, şerefimiz, kimliğimizdir. Anadolu’da eskiden beri anlatılagelen bir örnek vardır: Bir Müslüman, düşmanla karşı karşıya kaldığında, namusunun çiğnenmesini göze alamaz. Öleceğini bilse dahi mücadeleyi bırakmaz. İşte biz, o direnişin torunlarıyız. Vatan için gerekirse hep birlikte can veririz; ama bu ülkenin bölünmesine, kardeşliğin bozulmasına, insanların birbirine düşman edilmesine asla izin vermeyiz.

Türkiye’nin Suriyeleşmesine, iç karışıklıklara sürüklenmesine göz yummayız. Bu ülke ne bir partinin ne bir zümrenin malıdır. Türkiye; 85 milyon yurttaşın ortak evidir. Siyasi görüşler farklı olabilir, ama bayrak birdir, millet birdir, gelecek birdir.

Tüm siyasi liderlerin ve kanaat önderlerinin bu gerçeğin farkında olması, kullandıkları dilin ve verdikleri mesajların toplumsal etkilerini göz önünde bulundurarak hareket etmeleri gerekir. Çünkü bugün ekilen tohumlar, yarının sosyal iklimini belirleyecektir. Bizler, kardeşliğin tohumlarını ekmeliyiz. Kızgınlıkla değil, sağduyu ile hareket etmeliyiz.

Bu topraklar bize ecdadımızdan emanet. O emaneti korumak ve yaşatmak, siyaset üstü bir sorumluluktur.

Devamını Oku