40,2596$% 0.13
46,7831€% 0.2
54,0058£% 0.31
4.317,79%0,49
7.011,00%0,20
27.960,00%0,20
3.334,34%0,32
10.205,56%-0,19
4788529฿%1.66946
3928.18Ł%5.37616
127347Ξ%5.61845
119.22%2.41676
40.24$%0.07823
02:00
17 Temmuz 2025 Perşembe
Bundan önceki yazılarımda,
“ŞERİAT ve LAİKLİK” (1-2-3) konusunda
teorik ve pratik bilgiler arzetmiştim.
Bu son bölümde ise sebep ve sonuçlarından bahsedeceğim. Yani,Türkiye’deki laikliğin bir fotoğrafını çekmek, görüş ve önerilerde bulunmak istiyorum.
Laiklik ile birlikte Türkiye’deki şeriat düzeni iki ana bölüme ayrıldı; dinin iman, ibadet ve ahlak kısmı şeriatta kaldı. Devletin hak, hukuk ve adalet işleri laikliğe geçti.
Böylece herkese, toplum huzurunu ve asayişini bozmadan, mevcut yasa ve mevzuata ters düşmeden inanç, ibadet ve ahlâkî tutum ve davranışlarını serbestce yapma ve yaşatma imkanı sağlanmış ve bu husus, yasal güvence altına alınmış oldu.
Diğer taraftan, Anayasa’da belirlenen devlet ve vatandaşlık hak ve hukuku, adalet ve eşitlik ilkeleri çerçevesinde yürürlüğe konmuş ve bunlar, yasal güvenceye kavuşturulmuştur.
Aslında, İslam’ın mukaddes Kitabı olan
Kur’an’ı Kerim’de, son dinin son kitabı olması nedeniyle, insan hayatını bütünüyle ilgilendiren ve insanı huzur ve refaha kavuşturan sayısız hükümler, emir ve yasaklar mevcuttur.
Ancak, “Muhkem” dediğimiz açık ve kesinlik arz eden emir ve yasaklardan başka, “Müteşabih” dediğimiz, anlamı ve maksadı farklı boyutlara çekilebilen, manası derin ve uzun ayetlerin, yerinde ve zamanında yorumlanmaması yüzünden, bilimsel ve çağdaş gelişmeler karşısında ya sessiz kalınmış, ya da ilk defa kim ne demişse öyle kabul görmüştür.
Bu da tabii olarak, Müslümanların çağdaş gelişmelerin ve müspet yeniliklerin gerisinde kalmasına sebep olmuştur.
Bir çoklarının ezbere bildiği “Bizi geri bırakan din olmuştur.” dedikleri hadise işte budur. Aslında, bizi geri bırakan din değil, sahte dindarliktir.
İtiraf etmek gerekir ki İslam bilginleri, çağdaş bilim ve teknolojide geri kalınca, din âlimleri de, dini konularda hüküm çıkaramaz ve yorum yapamaz hale gelmişlerdir. Böylece, “İçtihat” kapısı da kapanmıştır.
Ne var ki, Osmanlı’nın son dönemlerinde ve Cumhuriyetin ilk yıllarında, Batı’daki çağdaş gelişmeler ve yenilikler, birçok aydın ve ileri görüşlü vatanseverlerin gözünden kaçmamış, laiklik ile birlikte hayata dair ve medeni hukukta önemli alıntılar ve katkılar sağlanmıştır.
İşin garip tarafı, aradan yüzyıl gibi uzunca bir süre geçmesine rağmen, halen içimizde şeriat özlemi çekenler vardır. Bir kaşık suda fırtınalar koparanlar az değildir. Dün olduğu gibi bugün de “Din elden gidiyor, laiklik dinsizliktir, hilafeti isteriz, yaşasın şeriat” gibi gösteri ve sloganlara tanık oluyoruz!..
Onlara sormak lazımdır:
Madem ki şeriat Kur’an’dır ve Kur’an’da her şey vardır ki, “El Hak doğrudur.” Öyle ise İslâm tarihi boyunca neredeydiniz? Kur’an’ın Türkçe mealini dahi kaçınız okuyup da anlamaya çalıştı. Kaldı ki, halen Kur’an, mealden okunur mu, okunmaz mı tartışması yapılmaktadır.
Başlangıçta Kur’an, köleliği ve cariyeligi sonlandırmak istedi;
Hz. Muhammed (a.s.v) kendi kölesini azad etti, cariyesi Mariya’yı kendisine eş seçti.
Peki ondan sonra ne oldu? Köle ve cariye hayatı Cumhuriyet’e kadar devam etmedi mi?
Osmanlılardaki şeriat düzenine toz kondurmayanlar, kardeş katline ve cariyeligin devamına nasıl rıza gösterdiler.
Yoksa bugün yaşamakta olduğumuz İslam’ı, şeriat mı zannediyorsunuz?
Sonuçta, olanlar olmuş bitmiştir; lakin bunlar, acı gerçeklerdir. Ancak, madem ki şeriatı usulüne uygun yaşayamadık ve yaşatamadık. Öyleyse demokrasinin gereği olan mevcut LAİK sisteme rıza göstermek ve bu sisteme adapte olmak zorundayız.
Onun için de yapılacak iş; laikliği, tüm kurum ve kuralları ile birlikte tam manasıyla hayata geçirmektir. Ancak o takdirde, laikliğin önemini ve dinin kıymetini anlamış oluruz.
Sakın ola ki, “Kaş yapalım derken göz çıkarmıyalim!”